28 Mart 2015 Cumartesi

Öğretmenlere Neden Hakaret Ediliyor?

Maalesef başta devleti yönetenlerin öğretmenlere karşı olumsuz tutum ve davranışları olmak üzere bazı nedenlerden ötürü, son 10 yılda öğretmenlik mesleğinin saygınlığı kalmadı. Dizilerde, karikatürlerde, orada - burada öğretmenler alay konusu ediliyor. Mevlana İdris adlı yazarın "Öğretmen Öküz" adlı kitabı da bu durumun fütursuz örneklerinden birisi sayılabilir.
Öğretmenlerin saygınlığı neden düştü diye düşünecek olursak, birkaç tane sebep sayılabilir:

  • KPSS: KPSS dışındaki hiçbir ölçüt geçerli görünmüyor. KPSS ise kişinin öğretmen olabilmesi için tüm yeterlilikleri ölçemeyecek kadar sığ bir sınavdır. Her ne kadar bilgiyi ölçmesi bakımından gayet iyi görünse de KPSS, bir lise mezunun bile bir senelik bir dershane eğitimi ile yüksek puanlar alabileceği bir sınav. Bu nedenle idealist, ezbere önem vermeyen, çalışkan, zeki, ahlaklı kişilerle sığ, ezberci, tembel, kopyacı kişilerin KPSS'de aynı puanı alabilmeleri gayet mümkün görünüyor. Bu özelliği ile KPSS'nin hemen kaldırılması ya da öğretmen seçimindeki etkisinin çok ama çok azaltılması gerekmektedir.
  • Öğretmenlerin Kalitesinin Düşmesi: Öğretmen olmak için alınan eğitime bakıldığında, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda kaliteli eğitim veren okul haricinde çoğunun 2 vize 1 final mantığı ile işlediğini görmekteyiz. Bunlar, vize ve final öncesi birer gece sabahlayarak sınava çalışmakla bitirilebilecek üniversitelerdir. Staj ise Türkiye'de zaten oturmamış bir sistem olduğundan istenileni vermemektedir. Haliyle, sıradan bir insanın eğitim fakültesini rahatlıkla bitirmesi gayet kolaydır. Bu da gösteriyor ki, eğitim fakültesi bitirmenin, öğretmen adayında istendik davranış değişikliği kazandırması garanti değil. Maalesef eğitim fakültesi öğrencileri; yabancı dil öğrenmiyor, sosyal kulüplere ciddi anlamda katılmıyor, üretmiyor, öğrenmiyor, araştırmıyor. Bunun yerine bol bol eğleniyor, e-sosyalleşiyor, futbol ve alışveriş ile ilgileniyor, dizi izliyor, kopya çekiyor, ödevlerini kopyalama merkezlerindeki hazır fotokopilerden yapıyor, sınavlara bir gece önceden çalışıyor. Bu da eğitim fakültesi bitirenlerin, kahvede okey oynayan yaşıtlarından farklarının kalmamasına sebep oluyor. Sadece üniversite ortamını yaşamış olmanın avantajı farkıyla...
  • Maaşlar: Öğretmen maaşının, devlette çalışanlar arasında en düşük düzeyde olduğu bilinen bir gerçek. Bu durumun düzelmesinin önünde pek çok engel var. Öncelikle öğrencilere yüklenen abartılı ders saati yükü, çok sayıda öğretmen istihdam etmeyi gerekli kılıyor. Bu da, bütçeden eğitime ayrılan payın daha fazla kişiye dağıtılması anlamına geliyor ve haliyle maaşlar düşüyor. Maaşların bu kadar düşük olması, öğretmenlerin kıt kanaat geçinmesi anlamına geliyor ki bu da altyapı olarak zayıf olan öğretmenlerin özgüvenlerinde daralmaya neden oluyor.
  • Denetim Zaafiyeti: Müfettişler var ama öğretmenlere puan verme yetkileri bulunmuyor. Müdürler öğretmenleri değerlendirebilirler. Maalesef müdürlerin neredeyse tamamının iktidar partisine yakın olmaları nedeniyle, öğretmenlerin değerlendirilmesinde de sorunlar ortaya çıkıyor. Yavşak ve yalaka olmayan bir öğretmenin müdürden tam puan alması imkansız gibi bir şey. Yavşak ve yalaka olanların tam puan almaları için ise nitelikli bir öğretmenlik yapmalarına gerek yok. Sadece yavşak ve yalaka olmaları yeterli. Bu nedenle çıkarcı, adi, yobaz, gerici, verimsiz, yetersiz ve hatalı eğitim verseler bile tam puan alabiliyorlar. Bu da onlardaki sorumluluk duygusunu zayıflatmaktadır. Denetim düzelmesi için eğitimin siyasetten ayrılması, yönetici olabilmek için gerekliliklerin daha objektif olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Tabi bu imkansız görünüyor. Çünkü her parti, eğitimin alanındaki müthiş kadrolaşma potansiyelini kullanmak isteyecektir.
  • Devlet: Eğitimin üzerindeki, tüm sorunların kaynağı doğrudan ya da dolaylı olarak devlet yönetimidir. Sınav sistemini devlet belirliyor. Öğretmen yetiştirme esaslarını devlet belirliyor. Ücretleri devlet veriyor. Kadrolaşmayı devlet yapıyor. Daha sayılabilir. Ortaya çıkan sonuç şudur ki, biz millet olarak devleti adil yönetemiyoruz. Atatürk'ten sonra devleti hakkıyla yöneten bir kişi ya da siyasi parti maalesef gelmedi. Bir Ecevit vardı, onu da hasta ettiler. Haliyle devlet doğru yönetemiyorsa, eğitimin özelleştirilmesi en iyi çare olarak görünmektedir. Devlet adam gibi denetim işini üstlensin, yeterli. Özelleştirme ile ilgili sıkıntılar anlatmakla bitmez, fakat o ayrı bir yazının konusudur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder